3 Mart 2010 Çarşamba

nefes

Fotoğraf: Toni Frissell

Doğdum. Uyandım. Boğuldum. Hangisi? Derinleşen yaşantının acısı, yüzeyin sönük cazibesi. Zaman bu yaşantıdan payına düşeni istemeden oysa, gergin ayaklarımı ümitsiz bir ok gibi saplamaya çalışmıştım koynuna. Tüm korkunç tutunma gayretleri. Şimdiyse, yüzümü bir emanet gibi teslim ediyorum dehlizi bol bu evrene. Ruhum sizin, nefesim benim.

1 Mart 2010 Pazartesi

yazmamam üzerine

blogumun topu topu 3-5 okuyucusu vardı; onları da kaybetmek üzereyim. bir süredir yazmaya değecek birşey düşünmedim/hissetmedim diyebilirim ama bu ne kadar inandırıcı? satın aldığım kıytırık bir kahve makinesi hakkında bile yazabiliyorken, son 2 haftadır bahsetmeye değecek hiçbir şey olmaması mümkün mü? belki kendimi son günlerde elime geçen her şeyi okumaya verdiğimden iç dünyamı başkalarının harfleriyle o kadar doldurdum ki, benimkilere yer kalmadı. şimdi yazınca en mantıklı açıklama bu gibi gözüküyor. evet.
herneyse. bloguma yazmamamla ilgili aldığım birkaç eleştiri üzerine bir cin fikirlilik yapıp 'yazmamam üzerine' yazıyorum. böylece bloga girenler hiç değilse yeni bir post görüp benden iyice ümidi kesmemiş olacaklar.
bugüne gelecek olursak. sıradan bir pazartesi sabahı. sabah kahvemi içiyorum, ayılmak için. pazartesileri büyük hüsranlar yaratmaz bende, kendimi en kötüsüne çoktan hazırlanmışımdır.

bugün de başlasın o zaman bakalım.